5 Eylül 2013 Perşembe

Hachiko'nun ağzından...

Hayatımın çoğunu bir sahiple, yada sadece sokakta geçirebilirim diye düşünüyorum... Çünkü beni kucağına alan adam boynuma bir tasma geçirip bir sepete koyup bir yere postalamadan önce belki de son kez anneme bakmışımdır. Gerçi bir çok yavrusu olduğu içinde benim oradan ayrılmış olmama pek umursadığını sanmam. Uçak yolculuğunu da pek sevmem gerçi nasıl olsa hiç bir zaman rahat durduğum da olmamıştı. Bir adam tarafından bir yere taşınırken bile rahat durmamıştım ve sonunda kafesim yere düşüp kırılmıştı. Zaten tahtadan bir kafesti. Kırılan bölgesinden dışarı çıktığımda hava çok soğuktu ayrıca karanlıktı, bir sürü gelip geçen insan vardı. Hepsinin yaydığı duygu farklıydı. Bazılarında endişe, bazılarında korku, bazılarında mutluluk, bazılarında ise hüzün... Oradan oraya herkesin ayağının dibinde koşarken hiç biri beni fark etmedi, fark edenler bile bakmaya tenezzül bile etmediler.

Artık koşmayı bıraksam mı diye düşünürken önümde bir insan durdu. Kendisi mutluydu ayrıca her yere özellikle bana karşılıksız sevgiyi saçıyordu. Bu sevgi duygusu benim üstümde fazlasıyla rahatlamama yol açıyordu ve gerçekten bu soğuk hava da o insanın sevgisiyle ısınmıştım diyebilirim. 

"Bir sahibin yok mu ? Kayboldun mu yoksa ? Hadi gel..." diyerek etrafa bakarken beni kucağına aldı. Kesinlikle orası da sıcaktı doğrusu, rahatlama hissi... Bir çok yer gezip benim sahibimi arayıp durdu, tabii ki kimse benim sahibim olmadığı için bulamadı ve evine geldiğimizde de beni acele acele salona yerleştirdi. Bunun anlamı o benim sahibim miydi ? Evet kesinlikle ben onu seçebilirdim, o benim için belki de dünyada ki en özel şeydi... Evet tam da böyle düşünüyorum! Yanımdan o vakit ayrıldığında dayanamadım, hep her zaman yanında olmam gerektiğini hissettim. Odanın kapısını açıp merdiven denilen şeyden bir kedi gibi sessizce yukarı çıktım ve bir odaya girdim. Yumuşacık bir yatak üstünde özel insan. Bir sevgi göstergesi ve kabullenme olarak elini yalamak istesem de birinin ayağını yaladığım da bunun evin annesi olduğunu anladım. O bağırıyordu ki bu da beni evde istemediği anlamına geliyordu. Özel insan alıp beni dışarda ki klübeye koyup gittiğinde özlemle onun arkasından baktım. Keşke gitmesen...

Bir kaç gün geçti ve evin annesi beni eve kabul etti. Sahibim dediğim o özel insan ise sürekli sarı bir topu gidip ona getirmem için çabalıyordu. İyi de bunu neden yapmam gerek ? Hiç bir zaman o topun peşinden koşmamıştım. Bu arada öğrenildiğine göre de ismim Hachi'ymiş. Sahibini karşılıksız seven Hachi ile tanışın!

                                                             **********

Aradan 1 yıl geçti. Sahibim işe gitmeye başladığında onu şu ana kadar hiç yalnız bırakmadığım gibi bu iş zamanında da yalnız bırakmak istemiyordum bu yüzden her gün tren istasyonu denilen yerin önünde bekliyordum. Geri döndüğünde, kapıdan çıktığında ise ona sarılıyordum, beni seviyordu birlikte eve doğru yürüyorduk. Tüm günüm onu beklemekle geçiyordu ve o sarılması gerçekten karşılığını veriyordu. Her yılım, her günüm bunu yapmakla, sahibimin işinden dönmesini beklemekle geçti.  

Ama sonra bir gün canım nedenini bilmediğim bir şeye sıkıldı. Sahibimin bugün işine gitmesini istemiyordum ama elinde dosyasıyla bana "geliyor musun Hachi?" diye gülümseyerek sorduğunda yanıt vermedim. Sahibimde gelmeyeceğimi en azından öyle olduğunu anlayınca kendi başına tren istasyonuna doğru yol aldı. Biraz sonra sarı topumu kaptığım gibi açık bahçe kapısından tren istasyonuna doğru koşturdum. O kadar hızlıydım ki ben bile nasıl yetiştiğimin bile farkına varmadım ama sahibimi tam kapıdan girecekken yakaladım. Önce anlamadı ama elimde ki sarı topumu alıp merakla bana bakarak "oynamak mı istiyorsun Hachi ?" diye sorduğunda havladım, evet sen gitme biz birlikte oynayalım dedim. Sarı topu attı, almayacağımı umuyordu belki de ama gitmesin diye aldım, belki de onu tekrardan sevindirmek için... Bu sefer daha uzağa attığında bile üşenmeyerek gidip aldım ve geri getirdim öyle mutluydu ki dünyada ki belki de en güzel gülümsemeydi dedim. Bende mutlu olmuştum çünkü onu mutlu görmek beni mutlu ediyordu ve onu her daim seviyordum.

Yine de sarı topu alıp trene binip işine gittiğinde birazcıkta olsun üzülerek geri gelecek diye düşünüp aynı yerimde beklemeye başladım. Bir süre bekledim bekledim bekledim, ama bugün geri gelmedi. Gelmesi gereken saatte geri gelmedi. Herkes kapıdan çıktı ama o yoktu. Herkes bana üzüntü içinde bakıyordu, herkes çok üzgündü bunu hissediyordum. Sonra bir daha hiç gelmedi. Sürekli onu orada bekledim, evin annesi ve onun kızı beni almaya gelse bile evden kaçtım bir daha da hiç bir yere gitmedim gittiğim tek yer tren istasyonunun önüydü, sahibimi her daim beklediğim yer... ama o yoktu... Hiç bir zaman geri gelmemişti. 

Yine de bir umuttur bekliyordum, onun geleceğini umuyordum. Gelecekti ve  birbirimize sarılacaktık sonra eve gidecektik. Öyle değil  mi ? Ben her zaman onun yanındaydım, 1 saniye bile onun yanından ayrılmamıştım, onu çok seviyordum. Yüzünü yaladığımda onun bana taraf akan sevgisi paha biçilemezdi! Ve ben onu özlemiştim. Her yıl onu beklemiştim, karşı taraftaki dükkanın kedisi bile ne yaptığımı anlayamayarak orada öylece boş gözlerle bana bakıyordu. Yıllar geçti, tam 10 yıl... Ben pes etmedim. Hiç bir zaman etmeyecektim... O geri gelecekti, bir gün onu görecektim dedim... Herkes hayret içinde bana bakarken ben hala tren istasyonunun kapısının açılıp onun çıktığını görmeyi bekledim. Geri gelmedi.

Kışın soğuktu ve ben yaşlanmıştım. Belki de son günümdü... Ama o geri gelebilirdi, beni bu soğuk kış gününde sevgisi ile ısıtabilirdi... dedim. Bugün hayatımın sonu ve ben onu görmeyi umuyordum. Tren istasyonunun önüne yattım ve her zaman seni bekleyeceğim sahip dedim... her zaman seni bekledim ve bekleyeceğim... sen özel bir sahipsin, benimsin... seni seviyorum dedim... Ve ben Hachi...Sahibini koşulsuz seven Hachiko...